Material Girls in a Material World: Aşk mı, kira mı?
Evet, özlediğimiz romcom’lar birazcık şekil değiştirerek bomba gibi bir kadro ile geri döndü. Dakota Johnson, Pedro Pascal ve Chris Evans bir aşk üçgenine girerse sizce ne olur? Cevap: Klişelerin yıkıldığı, kalbin ve cüzdanın karşı karşıya geldiği bir rom-drama olur.
2000’lerin başındaki rom-com furyasını hatırlıyor musun? Biraz deli dolu ama naif kadın karakter, bol çiçekli bir New York seti ve Hugh Grant’lı bir final öpücüğü... Bugünlerde o nostalji olarak kalbine dokunuyorsa, yalnız değilsin. İzleyiciler artık yeniden romantik komedileri istiyor ama bu sefer aşkın yanında bir doz gerçeklik ve birkaç kırık hayalle birlikte.
İşte tam bu boşluğu “Materialists” doldurmaya çalışıyor. Ama “Notting Hill” bekleyenler için değil, daha aşkın “Past Lives” kısmı ile çoktan tanışmış olanlar için...
Bu noktadan itibaren spoiler verebileceğimiz uyarısı ile filmin derinliklerine dalıyoruz. Öncelikle film keyifli bir pazar akşamı filmi ama bir baş yapıt değil. Evet, gerçek baş yapıtın Pedro Pascal olduğunu söylediğinizi duyar gibiyim. Pascal karizması ve aurası ile Chris Evans gibi bir “face-card”ı bile geride bıraktı. Filmin tanıtım turlarında başroller hep çok içten ve eğlenceli bir enerji yayıyordu. Hatta henüz sevgilisinden ayrılan Dakota Johnson’ın Pedro Pascal ile yeni bir ilişkiye başladığını söyleyenler bile var… İddiaların gerçek hayattaki doğruluğundan emin değiliz. Fakat filmde Pedro Pascal’ın karakterinin pabucu biraz dama atılıyor. Maalesef Pascal’ı daha yüzeysel ve sıkıcı bir yerden izleme fırsatı bulmak hayal kırıklığı, fakat filmin vermek istediği mesaj buna hizmet ediyor.
Filmin merkezinde Lucy var: profesyonel çöpçatan ama kendi kalbine çöpçatanlık yapamıyor. Seçenekleri ise klasik. Bir yanda Pedro Pascal’ın canlandırdığı ultra zengin, ultra kontrolcü iş adamı Harry; diğer yanda Chris Evans’ın hayat verdiği, sevimli ama kırılgan, ev arkadaşıyla yaşamak zorunda kalan eski sevgili John. Ve Lucy bir seçim yapmak zorunda.
Ama film bunu “parayla saadet olur mu?” sorusunun ötesine taşıyor. Aslında soru şu: Seni her halinle seven ama gelecek planı yapmayan biriyle mi, yoksa seni bir proje gibi gören ama hayatı güvenli hale getiren biriyle mi yola çıkarsın?
Evet, adı rom-com. Ama bu film ne klasik bir aşk hikayesi ne de çılgın arkadaşlar, yağmurlu sokak öpücükleri ve dramatik itiraflarla dolu bir senaryo. Materialists, aşkın bugünkü hâli hakkında bizi düşündürüyor. Film oldukça akıcı fakat bazı açılardan da absürt ve tezatlarla dolu.
Lucy’nin aşkı seçmesi içimizi ısıtsa da ilişkisini önceden ekonomik güvensizlikten ötürü bitiren bir kadının bir anda 180 derece tersine dönmesi ve dediği her şeyi yutması gerçekçi değil. TikTok yorumları bölünmüş: kimisi “broke men propaganda” diyor, kimisi ise “gerçek hayat böyle” diye savunuyor. Belki de ikisi de haklı.
“Materialists”, eski rom-com formüllerini kesinlikle bünyesinde barındırıyor ama daha modern bir versiyonuyla. Seyirci kendine şunu soruyor: Sevgi ne zaman yeterli olur? Maddiyat duygusal güvensizlikleri telafi edebilir mi? Bazen biri bizi sevse bile neden yetmez?
Film, aşkın sadece “doğru kişi”yle ilgili değil, aynı zamanda bizim kim olmak istediğimizle de ilgili olduğunu hatırlatıyor. Lucy’nin seçimi bir aşk zaferinden çok, bir benlik savaşı gibi. Ve bu yüzden, her izleyici kendi hayatına bir projektör tutmuş gibi çıkıyor salondan.
Ve sonuç? “Materialists”, belki kahkahalar attırmıyor ama uzun süre düşündürüyor. Dakota Johnson’ın soğukkanlı zarafeti, Pedro Pascal’ın karizması ve Chris Evans’ın duygusallığı ile üçgen tamam. Ama film bir kişinin değil, bir kuşağın kafa karışıklığını anlatıyor. Seyirciye istediğini verecek kadar başarılı mı tartışılır, fakat kesinlikle bir “girls night” filmi!
Görseller: @materialists